Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah
Büyük Selçuklu Sultanı, Malazgirt Meydan Muharebesi'nin muzaffer kumandanı, Anadolu'yu İslamlaştırma hareketinin lideri Alpaslan'ın bir suikast neticesi sehit olması ona Cennet'in bütün kapılarını açmıştı, ama bütün İslam alemini de mateme boğmuştu.
"Sahin-i devlet öldü, yetim kaldık!" feryadıyla yalnız insanlar değil, kaleler ve kubbeler de ağlıyordu.
O sıralar teselli gibi Melikşah çıktı:
"Peygamber Efendimizin nurlu yolunda, Sultanımızın hareketi istikametinde biz dahi şehadet şerbetini içinceye kadar yürümeye hazırız! Devlet elbette sahipsiz kalmayacaktır!"
Yanı başında Alpaslan'ın armağanı, büyük alim, vezirlerin en şanlısı Nizamül Mülk de vardı.
"Ey ümmet-i Muhammed!..Feryadüfigan ile zafer kazanıldığı, nerede görülmüştür? Sultanımız Alpaslan'ın vasiyeti üzerine oğlu Meliksah'ı başımıza sultan eyledik.Buyurun, benim gibi siz de biat edin!"
Artık Melikşah, Selçuklu sultanıydı. Babasının vakitsiz ölümü yüzünden inkıtaa uğrayan Anadolu fethinini tamamlayacak, İslam sancağını en sonunda Bizans'ın ortasına çakacaktı. Hedefi İstanbul'u fetihti.Kendisini bildi bileli bunun rüyasını görür, çocukluğunda oynadığı oyunların başında İstanbul'u fethetme oyunu gelirdi.
Artık Selçuklu sultanıydı. Koskoca ordular, göstereceği her hedefe tereddütsüz yürürdü.Çocukluğunda oyun yaptığı, gençliğinde rüyasında gördüğü fethi gerçekleştirip Paygamber'in (a.s.m.) methine mahzar olacaktı.
Bunu düşünüp dururken bir yerlerden kopan haber, gülle gibi başına düştü:
"Kardeşiniz Tutuş, isyan üzeredir Sultanım; size ve ordunuza meydan okumaktadır."
Va esefa!.. Bu da mı gelecekti başına?.. O neler düşünüyor, kardeşi nelerle uğraşıyordu.Fakat ne yapabilirdi ki?..Vaktiyle Kutalmış Bey de babasına karşı çıkmıştı. Sonra yapılan savaşta yenilmiş, geri çekilirken attan düşüp yaralanmıştı.Ölüm döşeğinde oğlu Süleyman'a söylediklerini, bizzat Süleyman'ın ağzından dinlemişti.
"Oğlum Süleyman, beni iyi dinle: Tuttuğum yol hatalıydı. Alpaslan'a yardım edeceğime, onunla birleşip ezeli düşman Bizans'a karşı savaşacağıma Alpaslan'la savaşıp Bizansın yüzünü güldürdüm.Büyük günahımla ahirete gidiyorum.Allah günahlarımı bağışlasın.Vasiyetimdir, oğlum Süleyman, sakın intikam hissine kapılma. Ben Alpaslan'a değil kendi ihtirasıma mağlûp oldum."
Kutalmış oğlu Süleyman, babasının vasiyetini tutup ordusuyla Alpaslana katılmıştı.Şimdi Anadoluda bulunuyor Anadolu fethini tamamlıyordu.Yakında Bizans'ın başı düşecek İstanbul'un tüm kapıları açılacaktı.Çan susup burçlardan çağıl çağıl ezan sesi yükselecektir.Fakat ah şu kardeşi!..
"Vezirimiz, hocamız Nizamül Mülk'e heber salınsın; müşkülümüz var, kendisini beklemekteyiz."
Az sonra Nizamül Mülk geldi.Eli, ak sakalının boğumlarındaydı. Haberi duymuş ve çok üzülmüştü.Melikşah koca vezirini ayakta karşıladı:
"Bu ne hâldir, şanlı vezirim?.."
"Kötü bir hâldir, Sultanım; fakat bu, bütün sultanların başındadır. Kardeşiniz isyan üzeriymiş, ordu toplayıp meydan okurmuş.Aynı dinden, aynı soydan gelmiş olanların kılıcın sivriliğinde buluşması ne kötü! Lâkin kaçınılmaz, çare yok, savaş olacak."
"Daha yumuşak bir yol bulunmalı vezirim."
"Uğraşalım, elçiler çıkarıp ikna etmeye çalışalım.İcap ederse ben giderim."
"Hayır, şanlı vezirim... Sen bize baba yadigarısın.Yalnız Selçuk ilinde değil, bütün cihanda namın söylenir. Kardeşimizin gözü dünmüş;korkulur ki sana zarar vere.En iyisi, bir name yaz.Bütün ikna kabiliyetini kullan.Kardeşimize istediği yerin valiliği sevinere vereceğimizi bildir."
"Onun gözü Selçuklu tahtinda sultanım... Valilik neyler?"
Melikşah acı acı gülümsedi:
"Bu hâliyle Cennetmekân pederimizin vasiyetini çiğniyor.Hey Allah'ım, şahitsin!Kardeşimiz bizden daha iyi hizmet vereceğine inansak billahi tereddütsüz tahttan feregat ederiz.Gönlümüzde dine hizmet aşkı ve işkiyakı olmasa dünyanın bütün taç ve tahtlarına dönüp bakacak olan,namerttir!"
Mektuplar yazıldı, elçiler gönderildi.Fakat Melikşah'ın kardeşinde bir değişiklik olmadı.Üstelik anlaşma isteklerini Melikşah'ın korkusuna verdi."Er ise kaçmaz karşımıza çıkar!"diye de haber gönderdi.
Ve bir gün Selçuklu ordusu Melikşah'ın komutasında harekete geçti.Şanla şerefle yürüdü,yürüdü.Ve bir Cuma günü mola verildi.Cuma namazı sona erdikten sonra Melikşan ve Nizamül Mülk yanyana uzun uzun duâ ettiler.
Nihayet ayağa kalktıklarında Melikşah, mütebessim bir çehreyle Nizamül Mülk'e sordu:
"Şanlı vezirim, duânda Allah'tan ne diledin"
Nizamül Mülk, duasını birkaç cümlede özetledi:
"Cenab-ı Hakk'tan, bu savaşı sizin kazanmanızı, sizin galip gelmenizi diledim.Ya siz?"
Melikşah gülümsüyordu:
"Benim duam çok farklı şanlı vezirim."
"Nasıl?.."
"Canab-ı Hakk'tan şöyle nizamda bulundum: "Yüceler Yücesi Rabbim!.. Senin dinine, Peygamberinin (a.s.m.) yolunda kardeşim benden iyi hizmet edecekse bu savaşta kardeşimi muzaffer et; yok eğer ben dha iyi hizmet edeceksem bu savaşta beni muzaffer et.Hangimiz hayırlı isek zafer onun olsun!"
Nizamül Mülk dayanamadı, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.Melikşah'ın ellerini öpmeye davrandıysada Melikşah omuzlarından tutup kaldırdı.
"Hayırlı olmayacaksam taht ne işime yarar şanlı vezirim?.." diye fısıldadı.
Savaş oldu.Zaferi Melikşah kazandı.Hizmet yolunda kendi nefsine başkalarını tercih edebilen, bütün dünya nimetlerini dine hizmet vasıtası olarak görebilen Sultan Alpaslan'ın şanlı evlâdı Melikşah zamanında Selçuklu en parlak dönemini yaşadı.
"Kim hayırlıysa, kim daha iyi hizmet edecekse o kazansın!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder